Uzunca süredir yaşadığım bir üzüntü haline farklı bir açıdan bakmayı, hem de kimseyle didişmeden, üzmeden ve üzülmeden, becerebildim sanıyorum dün akşam. Kendiliğinden olmadı elbet. Arabayla eve dönerken açık radyo baydı bir an, radyo eksende baktım ayça şen var, aman ne geyik ne geyik diyordum ki, ayça şen başkanın takibi zor sayıklamaları arasında, sanıyorum kendisinin de şaşırdığı bir sonuç cümlesi ortalığa –söylendiği yere göre biraz da densizce- saçılıverdi. Dedi ki başkan: yapandan çok yapılandır önemli olan… YAPANDAN ÇOK YAPILANDIR ÖNEMLİ OLAN. Ve 100 kere daha yazmalı bu cümleyi buraya, copy paste yapmadan.
.
Öyle ki, düşünmeyle düşün(e)meme hali arasındaki pamuk ipliğinde kayıyorum, anlamı pek de sallamadan. Bir yandan da geçen zamana ah vah diyerek, yılların “nevrotik” yaftasını boş çıkarmamaya çalışarak elbet. Televizyon koltuğuyla ayrılmaz ikili olmuş halim karşısında Sister dedi ki “vücudunu ve kendini hazırlıyorsun belki de”, tek yol iyimserlik misillemesidir mottosuyla beyazlara bürünmüş.
.
Tabii haksız değil. Tam da en sevgili (akıl)hocam Erhan Hocanın bir zamanlar gözünün ucuyla beni gözlerken hayatımı birhareketle tasvir edişi gibi; Vücudunu inceden öne doğru büküp parmaklarının ucuyla tuttuğu boş bir A4 kâğıdı bana doğru uzatmaya çalışmış ve demişti ki: işte böyle kaldırmaya çalışıyorsun bu mereti; hâlbuki fizik ne der: bir şeyi kaldırmak için 2 elinle tutmak lazım.
.
Şimdi de bir ayna lazım bana, lakin tozunda İstanbul’un, düşürmüşüm aynamı da, farkında değilim.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment