I dont know what to do with myself diye başlardım sana yazdığım bir mektuba. Sana yazsam da bu mektubu, her eylemin kendimde başlayýp kendimde bittiğini bilmenin ezikliğiyle yılların birikimlerini –anca- elimle tutabildiğimi görüp şaşırıyorum demeyeceğim ama kesinkes bir hayal kırıklığı bu. Hayal kırıklığını yazınca bir kerime nadir hali beliriverdi ya, boşver, bunu esgeçerekten beni hatırlayarak anla bu halimi, ne olursun.
Şimdi mesela beraber hayal turuna çıktığımız o kafeyi açmış ve de çolukları çocukları iliştiriverdiğimiz yerlere koyabilmiş olsaydık, dün sen öyle köpüre köpüre ağlar olur muydun, ya da ben “hiçgönderilmeyecekmektuplar” dizinindeki isimsizlerden olur muydum hala, merak etmek –dahi- hakkım değil ama, ediverdim işte.. hiçbir þey yapamıyorum demeyeceğim, yapmıyorum ve yapmayacağım sevgilim. “onlardanbiri” oluverdiğimi görmek ne denli acı veriyor olsa da, maddemin edimsizliğiyle savaşmayacağım. Kaç günüm kaç senem var böyle sessiz, bilmiyorum. Hiç olmasa daha iyi. Geçenlerde bir iş ilanında sessizce gülümseten bir cümle beni; "sağlıklı düzeyde içgüdüye sahip olmak" Tahminin yanlış canım; sağlıklı düzeyin ne olduğunu –bir an bile- sorgulamadım. Çünkü biliyorum. Sağlıklı mı sağlıksız mı olduğunu ölçmeye huzurunda uğraşmayacağım içgüdüm, beni yıllar ama yıllar önce ne denli mutsuz olabileceğim konusunda uyarmıştı zaten. O günlerden birinde ben de gittim, kendime bir açma kapama düğmesi aldım. kedilerin enselerinde olanlardan hani. Benimki kocaman ve kırmızı. Istediğin(m) zaman “pause” bile oluyor. Zaten hep “pause” halinde de, görmeyi istersen, “survive” ve “go on” hallerinde de kullanılabiliyor. Tüm bunların o biçim kızsal safsatalar olarak okunması vasiyetimdir, unutmayasın. En çok kendime baktığımda gördüğüm şeylerden belki de en çözülemeyeni, altıma yaptığımda dolabın altına sakladığım iç çamaşırlarımdı, sene 1977. Evet senden bir yaş küçük olduğuma göre 5 yaşındayım o zaman. Kendi çocuk yüzüm şimdiki ifademden silinmiyor. O günler boyunca yapıştı ve bu hiç bir şey olmamış gibi yapan çocuk maskesi yüzümde asılı duruyor. Yok komik değil. Bir zamanlar, kod adı güven bey bana, etrafımdaki insanlar arasında bozuk olduğum, küs olduğum, problem yaşadığım herhangi biri olup olmadığını sormuştu. Ne cevap vermiştim dersin? Yok, hayır, herkes iyi, arkadaşlarla iyi geçinirim(!). Bu? Evet, komik. Şimdi sorsalar bana, “geçmişte değiştirmeyi istediğiniz bir diyalog ne olurdu diye” , bu cevap olurdu, bir solukta, o zaman aklımdan her nasılsa uçuvermiş olan, ilkokul bir arkadaşım Sevinci, anneme beni ispiyonladığı için ne kadar kızdığımı, ama buna rağmen o ağlarken yanıbaşında sessizce oturup sümüklerini seyrettiğimi anlatırdım. Sonra ilkokul üçteki en iyi arkadaşım Mügeyi, sınıfın havalı güruhuna uzak kalışı nedeniyle nasıl ekiverdiğimi. Vicdan azabıyla koca bir kadın olana kadar her sene yazlıkta ona birkaç saat uğradığımı. Hiç anlamadığım bir cepheden gelen Çerkez kızına nasıl nasıl kızgın olduğumu. Bir hıyar uğruna kız arkadaş sattığım için beni suçlayan ortağımı. Hala nasıl olup da suçluluk duymadığımı. daha çok sevilmek için ateşe de basacağımı. Aslında hayatımın George Michael’ın yönetiminde çekilen bir film olduğunu. Sonra da o hıyarın. Şimdilerde basit aşkların. Güven bey, hala or’da mısın?
Şimdi mesela beraber hayal turuna çıktığımız o kafeyi açmış ve de çolukları çocukları iliştiriverdiğimiz yerlere koyabilmiş olsaydık, dün sen öyle köpüre köpüre ağlar olur muydun, ya da ben “hiçgönderilmeyecekmektuplar” dizinindeki isimsizlerden olur muydum hala, merak etmek –dahi- hakkım değil ama, ediverdim işte.. hiçbir þey yapamıyorum demeyeceğim, yapmıyorum ve yapmayacağım sevgilim. “onlardanbiri” oluverdiğimi görmek ne denli acı veriyor olsa da, maddemin edimsizliğiyle savaşmayacağım. Kaç günüm kaç senem var böyle sessiz, bilmiyorum. Hiç olmasa daha iyi. Geçenlerde bir iş ilanında sessizce gülümseten bir cümle beni; "sağlıklı düzeyde içgüdüye sahip olmak" Tahminin yanlış canım; sağlıklı düzeyin ne olduğunu –bir an bile- sorgulamadım. Çünkü biliyorum. Sağlıklı mı sağlıksız mı olduğunu ölçmeye huzurunda uğraşmayacağım içgüdüm, beni yıllar ama yıllar önce ne denli mutsuz olabileceğim konusunda uyarmıştı zaten. O günlerden birinde ben de gittim, kendime bir açma kapama düğmesi aldım. kedilerin enselerinde olanlardan hani. Benimki kocaman ve kırmızı. Istediğin(m) zaman “pause” bile oluyor. Zaten hep “pause” halinde de, görmeyi istersen, “survive” ve “go on” hallerinde de kullanılabiliyor. Tüm bunların o biçim kızsal safsatalar olarak okunması vasiyetimdir, unutmayasın. En çok kendime baktığımda gördüğüm şeylerden belki de en çözülemeyeni, altıma yaptığımda dolabın altına sakladığım iç çamaşırlarımdı, sene 1977. Evet senden bir yaş küçük olduğuma göre 5 yaşındayım o zaman. Kendi çocuk yüzüm şimdiki ifademden silinmiyor. O günler boyunca yapıştı ve bu hiç bir şey olmamış gibi yapan çocuk maskesi yüzümde asılı duruyor. Yok komik değil. Bir zamanlar, kod adı güven bey bana, etrafımdaki insanlar arasında bozuk olduğum, küs olduğum, problem yaşadığım herhangi biri olup olmadığını sormuştu. Ne cevap vermiştim dersin? Yok, hayır, herkes iyi, arkadaşlarla iyi geçinirim(!). Bu? Evet, komik. Şimdi sorsalar bana, “geçmişte değiştirmeyi istediğiniz bir diyalog ne olurdu diye” , bu cevap olurdu, bir solukta, o zaman aklımdan her nasılsa uçuvermiş olan, ilkokul bir arkadaşım Sevinci, anneme beni ispiyonladığı için ne kadar kızdığımı, ama buna rağmen o ağlarken yanıbaşında sessizce oturup sümüklerini seyrettiğimi anlatırdım. Sonra ilkokul üçteki en iyi arkadaşım Mügeyi, sınıfın havalı güruhuna uzak kalışı nedeniyle nasıl ekiverdiğimi. Vicdan azabıyla koca bir kadın olana kadar her sene yazlıkta ona birkaç saat uğradığımı. Hiç anlamadığım bir cepheden gelen Çerkez kızına nasıl nasıl kızgın olduğumu. Bir hıyar uğruna kız arkadaş sattığım için beni suçlayan ortağımı. Hala nasıl olup da suçluluk duymadığımı. daha çok sevilmek için ateşe de basacağımı. Aslında hayatımın George Michael’ın yönetiminde çekilen bir film olduğunu. Sonra da o hıyarın. Şimdilerde basit aşkların. Güven bey, hala or’da mısın?