20060525

kolaj

.."kim bu dunyaya dair olumsuz bir malzeme sunuyorsa"..
.
Nuray Mert'in gecen haftaki bir yazısında gecen bu satir; , bugunu anlayisimla birebir ortusuverdi, isirdiginiz kurabiyedeki bir lezzeti tanir ama adlandiramazsiniz ve biri deyiverir, hah! dersiniz, iste oyle
.
Yasadigim ulkeyi ve cevremi algilamaya basladigim kisa tarihi dusunuyorum. Once "Turkum, dogruyum, caliskanim". Sonra, 80 darbesinde annemin eteginin kenarindan ve kalin perdenin aralik noktasindan suzen goruntu: kirmizi bandanalarla bagirarak yuruyen abiler ve ablalar. Hala "gorsem tanir miyim acaba" diye merak ettigim cok kizgin bir resim, iki boyutlu, cok mutsuz, cok deli-kanli... O zamanlar Cumhuriyet okuyan subaylardan olan babam habersiz saatsiz goreve gidiyor, gunlerce mi haftalarca mi acaba, bana geceleri sonsuz gelen bir zaman. Ve annem; teyze diye cagirdigimiz bakicimiz gelemediginden olsa gerek, her is gunu sabahi iki yasindaki kardesimi bana emanet ediyor, dudaklari simsiki kenetlenmis, gozleri dumanli, kahve, aci kahve.
Yillar sonra, gordugum o kizgin, mutsuz yuz bana donusuyor, once aynada, sonra "servis hakkimizi isteriz" eyleminde, universite kampusu yollarinda... Bir senelik uzaklastirma cezamizi alinca, kuyruklarimizi kistiriyoruz bacaklarimizin arasina tabii. Ama gururumuz Semra Ozal silindiriyle ezilmis bir defa... Savaslar giriyor gundemime film festivalleriyle, iskenceler giriyor, Gulunun Soldugu Aksam'i okuyorum, agliyorum agliyorum. Her gecen gun bir baska cografyada ezilenleri duyuyorum; petrolle kutsanmis oluler, cecenler, kafkaslar, fasistler, bahceli katliami, Rabita, koyunlar, McDonalds, Kuvayi Milliye. Che tisortu aliyorum bahar festivalinde, guzel yuzunun bana temsil oynadigi acilari kokluyorum, ote yanda Avrupa'nin gobegindeki soykirima uzaniyor kabuslarim, kotuler kah Saddam oluyor kah Bush. Okulda en caliskan ogrencilerin Filistinli, Cezayirli olmasina sasiyoruz aramizda. Cezayir'de Fransizca konusulmasina sasiriyoruz. Sevgilimin omuzunda Humpry Bogart'i seyrediyorum: Kazablanka!. Romantizmden nasiplenecegimize huzun basiyor icimizi. Cikip hamburger yiyoruz, uzaklara, hep uzaklara gitmekten bahsederken...
Simdiyi bilmek ve hatirlamak meselesi ise duygulardan hayli uzakta, zamanin en yakininda bir mesele. Simdi; Susurluk mesela. Simdi: bir heyecan, kapanip acilan isiklar pencerelerde, aydinligin boyle gelecegini umut eden, korku tuneli sakinlerinin. Simdi: bir ses, aclik grevindeki mahkumlarin duyulmaz cigliklari, Mehmet Agar'in agdali haykirisi meydanlarda.
Simdi, hirsizlik yapan iki genci oldurmek icin vuran bir guvenlik gorevlisi, ve onu alkislayan kalabalik. Yaya trafiginde omzunuza siddetle carpan adam, donup pardon demesini beklerken kufur yediginiz. Bir sergi acilisinda Kenan Evren. Bir yazar fikir sucu ile yargilanirken nefretle haykiran bir ressam. Gokkubbe dupeduz erirken tepemizde, yeni silahlar kesfeden Amerikali bilimadamlari. Laleleri bilerek gorerek ezen, darmadagin eden bir minik cete. Turbaninda bomba tasiyan komando. Dokuz yasindaki kizina tecavuz eden baba.
.
Simdi: romantik bir balattan, tanrim, ne kadar da uzak! Aci ne kadar sert. Hastalik ne kadar zor. Yasamak cok zor. Mesele ise, etegindekileri bu dunyaya dokebilmek, bu dunyaya ragmen hem de.
.
Bu dunyaya dair olumsuz bir malzeme sunan, sen. Susan sen. Konusan sen. Konustugunu duymayan. Aglamayan. Uzak dur. Cok uzak.
.

No comments: