20060703

gündelik tra la la

Uzun yıllar boyunca dekorasyon işleri yöneten ben, kendi evimde ustalarla başbaşa kalınca acıttığım onca canı hatırladım, tek tek.. evini/iş yerini dekore edeceğim diye fütursuzca yıktığım duvarlar, kirlettiğim mutfaklar, huzursuz ettiğim kediler için başta tüm mekan sahiplerinden ve geri kalan tüm insanlardan özür diliyorum.. insanın evini içine girilmez vaziyette görmesi feci birşeymiş... İnsanlık tüm boyacı, alçıpancı, demirci ve dahi doğramacılara karşı örgütlenmeli kanımca. Evin içini toz boya döküntü kaplayınca soluğu dışarıda aldım ve bu haftasonu görmediklerimi gördüm, konuşmadıklarımla konuştum, gezmediğim pazarları gezdim. Ne zamandır kendimi özenle sakladığım duygu hallerine büründüm. Mesela;

-HEZEYAN: İşyerinin apartman görevlisi MehmetBey'in kızını gördüm, babasının yanında. Üniversite sınavına girdiğini, Konya'da bir üniversiteyi kazandığını duyduğumda çok sevinmiştim. Babası lise dönemi boyunca "varsa yoksa eğitim yeng'anım" diyordu bana hep. Kızının okumasını çok istiyordu, "elimden ne gelirse yaparım" diyordu. Tebrik etmek istedim beraber görünce onları, baktım, kızı basbayağı türban takmış, eşimden gözlerini kaçırır hallerde. Sonradan öğrendiğime göre; üniversite Konya'da olunca, bir yurt ayarlamak üzere yollara düşmüşler. Heryere başvurmuşlar, bir tek bir kız yurdundan olur cevabı gelmiş. Ancak tek şart kapanmak imiş. İlk seneden sonra burs imkanları da varmış. Okula perukla gidiyorlarmış. Bunun dışında tatillerde de yurtta kalanlar takip ediliyorlarmış, türbanı "öylesine" taktığı anlaşılırsa yurttan çıkarılıyorlarmış. Kızcağız kabul etmiş, aile geleneklerinde türban olmadığı halde. Annesi örneğin şaşırmış ama, babası "olsun, madem gurbete gidecek kapansın, benim de içim rahat olur" demiş. ben şimdi, bunu yorumlamıyorum. Ama özgürlüklere ilişkin okuduklarımı, anladıklarımı da bu tarafa anlatma yetkisini ve rahatlığını içimde bulamıyorum. Bırakınız yapsınlar demek istemiyorum. MehmetBey ve ailesine de "onlar" diyemiyorum. O, biz, siz =hepimizdik ya hani. İsterdim ki, işi gücü bırakıp Konya'ya gidip bu işlerin gerçekliğini anlamak ve yazmak üzere bir aktivasyona girişeyim. Sonra Sivas'a, Malatya'ya ve diğer başıboş eğitim noktalarına. Öyle ki, bu haberler "şuraya başörtülü giremezsiniz, burada başörtüsüyle temsil edemezsiniz" diyen içi boş sesleri bastırarak gerçek zulüm, haksızlık ve baskının önüne geçme gayretini oluştursun. Medya dediğimiz tek dişi kalmış canavarın bunlardan hiç mi haberi yok, yoksa ben mi kendi etrafıma tek pencereden bakıyorum, ayırdına varamıyorum. MehmetBey'in iç rahatlığının bedeli, belki de, kızının hatta torununun değişen yaşam yazgısı, varoluşsal mutluluğu. Benim ise içim ne yana dönsem rahatlamıyor.

- DUMUR: Aylar sonra aileden yaşdaşlarımla bir araya geldim. Bir insan kaç ayda değişir bunun hesabını yapacak değilim ama, alışık olmadığım düzeyde bir “politik hal” hakimdi havaya: “bu vatan için ben gerçekten ölürüm, kızımın okul töreninde istiklal marşı okunurken gözümden iki damla yaş geldi” mealinde bir girizgahı işittiğime inanamayarak çareyi derhal susmakta ve –hayatta belki de ilk defa- hevesle futbol maçı seyretmekte buldum. Bu arada bunu söyleyenin eşi “ben kesinlikle canımı feda edemem walla” diyordu.

- UYANIŞ: Top yuvarlakmış gerçekten. Futbol’un ülkeler arası bir güç gösterisi olması ne şahane imiş. Şimdilerde daha çok olmamasına şaşırdığımız promosyon-satış doğru orantısından uzak, budala aşık bir arkadaşın anlattığı aşk hikayesi gibi insanı içine çeken bir yanı var futbol karşılaşmalarının. Takım biyografik bilgileri ile beslenerek izlendiğinde bir futbol maçı, aşırı sıcak bir temmuz başlangıcını katlanılabilir yapıyor: olmazsa olmaz soğuk bir bira ile tabii…

- ŞÜPHE: Tüm alışveriş hücrelerimizi soğuk sularla uyandırıp Şişhane’ye uzun zaman sonra güzel ışık camları almak üzere uğradık. Ne sıcak yıldırdı, ne de beni durdurmaya çalışan Herakles. Oldum olası oturduğumuz mekanda aydınlık yönü ve seviyesi konuşulacak bir konu olmuştur bizim için. Beklenen; elimizde yeni boyanmış evimize yakışacak yeni ışık süsleriyle ağız kulaklarda mağazadan çıkan bir çift olmamızdı. Pazarlık sünnettir bilirim. Lakin, Şişhane bir başkalaşmış. İlk dükkanda ilk indirim girişimimizde %50 indirim veren esnafı şiddetle kınayıp ikinci bir mağaza bulmaya karar verdik. Burada da, satıcının fiyat etiketinden %30 indirim yapacağını, daha biz istemeden duyunca, ne alsak güvenemeyeceğimizi anladık. Aldığımız ürünler ucuz muydu, yoksa pahalı mıydı, sahte miydi, ya da defolu muydu. Etiket fiyatı neden hep iki katıydı. Mağazadan elimiz dolu çıktık evet, ama asla mutlu değil. Hala bütünüyle şüphedeyiz ve turist olmadığımız için tanrıya şükretmekteyiz.

TRAFİK: Cumartesi gecesi saat 1.00 suları Fatih Sultan Köprüsü istikametindeyiz. Saat 1.30 suları hala aynı istikamette ve 1 kilometre ilerideyiz. Saat 2.00 aynı. PES.

2 comments:

hera said...

witnessofbozaci, kimsenin kafasinda kiyafetinde gozum onerim elestirim olamaz, son derece kisisel bir mesele cunku. tum itirazim -hadi ofkem diyelim edimsizlessin- zorbaliga ve baskiya. nereden gelirse gelsin ve kim ne sebep gosterirse gostersin. maddi zayifliginin bir insani olmadigi bir sekle ve yasam tarzina zorlayisi karsisinda ne yapabilirim ki diye dusundum, cevabini bulamadim.

Anonymous said...

WALLA BENDE KONYADA OKUYOM ANLATTINIZ SEYLER YASANMIYO DEGIL KAFANDAKI ORTUYE GORE BAZI YERLERDE STATUN DEGİŞİYO HASTANEYE ACİLE GİTMİŞTİM SANCIDAN KIVRANIRKEN 1 TEYZEMİZ BASORTU NAMAZ DİE GOZÜMÜN İÇİNE BAKA BAK GİTTİ BASIMI ORTMEMEM NAMAZ KILMADIGIM ANLAMINA GELMEZKİ DEGILMI DOSTLAR